Albüm Kritik 89 (Blind Guardian / At The Edge of Time)

Mayıs ayının bu son gününden herkese selamlar. Bugünü de bir albüm kritiği ile taçlandırayım dedim. Herhalde “The Bard’s Song (In The Forest)” hala günümüzün en iyi balad ve akustik şarkılarından biri desem pekte yanılmam. Blind Guardian, Power Metal’in en bilinen ve en gözde gruplarından biri. Bu zamana kadar ortaya koydukları albümler ile dinleyicisini mutlu etmiş bu Alman grup, ülkemizde de oldukça fazla hayran kitlesi bulunduruyor. Öyle ki Türkiye’ye geldiklerinde sadece İstanbul’u değil, İzmir ve Ankara’yı da ziyaret ediyorlar ve bu şehirlerdeki Blind Guardian hayranlarını tatmin ediyorlar. Blind Guardian’ın severim. Fakat çok büyük bir hayranı olduğumu söyleyemem. Bunun nedeni ise Power Metal’in benim gönlümü çelen bir Metal müzik türü olmamasından kaynaklanıyor. Denk gelirse dinlediğim bir müzik türü olma özelliği taşıyor Power Metal. Evet, oldukça efsane şarkılar üretilen bu türde, beni yakalayan şarkı sayısı çok fazla olmadı. Zaten bu türde en beğenerek dinlediğim grup Blind Guardian’dır.


Blind Guardian'ın bir albüm hazırlarken kullandığı enstrümanlar gitarlar, bas, davul ve klavye şeklinde oluyordu genelde. Fakat bu albümde senfoninin işin içine dâhil edildiğini görüyoruz. Tamam, önceki albümlerde de bunu görüyorduk ama bu albümde de daha da yoğun bir şekilde dinliyoruz. Özellikle albümün açılış şarkısı “Sacred Worlds” bu senfonik havayı bizlere oldukça iyi bir şekilde hissettiriyor. Guardian albümleri için yazılan riffleri genel olarak beğeniyorum. At The Edge of Time’ın da barındırdığı riffler konusunda hiçbir sıkıntısı yok. Power Metal’in doğasında olan her şeyi bu albümde duyabiliyoruz. Albüm sound olarak iyi bir düzeyde fakat gitarların biraz daha yüksek sesle kaydedilmesi gerektiğini düşünüyorum. Özellikle vokal arkasındaki riffleri duymayı çok sevdiğim için, buradaki ses düzeyleri beni pek tatmin etmedi. Kalite bakımından ise oldukça iyi bir prodüksiyon işi var albümde. Davulun kayıt tonları oldukça başarılı. Ziller ve kickler oldukça dozunda kaydedilmiş. Basgitar ise yine oldukça geri planda kalmış. Bu durumu normal karşılamak gerekiyor bu tür için. Doğal olarak pek yaratıcılık yok basgitar kayıtlarında. Her Blind Guardian albümlerinde olduğu gibi, At The Edge of Time albümünün de en vurucu yanı Hansi Kürsch’ün efsane vokal performansı oluyor. Adamdaki ses yelpazesi o kadar geniş ki, kulaklarınızın içinde adeta opera sanatçısı varmış hissine kapılıyorsunuz. Güçlü bir ses Power Metal’in olmazsa olmazı zaten. Şarkıların yorumlanışı bir hayli üst düzeydedir.

Albümün benim üzerimde yarattığı etki oldukça olumlu yönde. Açıkçası biraz tedirgin yaklaşmıştım bu albüme. Fakat dinlemekten bir hayli zevk aldım. Öyle ki albümden sizlere şu şarkı çok daha iyi diyemeyeceğim. Albüm olarak baştan sona güzel güzel dinlenebilecek bir albüm. Özetle Power Metal’in en büyük kalesi olan Blind Guardian’ın iyi bir albümü olan At The Edge of Time, kesinlikle çalma listenizde olması gereken bir yapıt. Akustik, senfonik ve masalsı yönüyle kulaklara bambaşka zevk veren bir albümden bahsettim sizlere. Kendinize çok iyi bakın ve hoşça kalın!

Albüm Puanı: 8/10



Yorumlar